23.4 C
İstanbul

Statüden İsyana: Bir İnsan Hikâyesi Olarak Ayakkabı

Yayınlanma tarihi:

Ayakkabılar, günlük hayatımızın en sıradan parçalarından biri gibi görünse de, aslında insanlık tarihinin sessiz birer tanığıdır. Medeniyetlerin gelişimini, sosyal hiyerarşilerin yükselişini, teknolojik devrimleri ve hatta toplumsal hareketleri, ayaklarımızın giydiği bu basit koruyucu üzerinden okumak mümkün. Bir zamanlar sadece avcı-toplayıcı atalarımızın keskin kayalıklardan ve çetin iklim koşullarından korunma aracı olan ayakkabı, zamanla bir statü sembolüne, bir sanat eserine, bir endüstriyel ürüne ve hatta bir direniş aracına dönüşebildi. Haydi gelin, ayağın topraktan kopup modern dünyaya adım atışının, bir yoksulluk sembolünden bir sağlık felsefesine uzanan hikâyesine bakalım…

Tarihin En Eski Ayak İzleri: Avcı-Toplayıcılardan Buz Adam Ötzi’ye

150.000 Yıllık Bir Soru: Atalarımız Neden Ayakkabı Giydi?

Ayakkabının tarihi, bilinen en eski somut kanıtların çok daha ötesine uzanıyor. Güney Afrika’daki Goukamma sahilinde bulunan ve 70.000 ila 130.000 yıl öncesine ait olduğu tahmin edilen fosilleşmiş ayak izleri, bilim insanlarını hayli heyecanlandırmıştı. Araştırmacılar, bu izlerin yalınayak izlerden farklı olduğunu ve “açık, sert bir taban tasarımına” işaret ettiğini fark ettiler. Ayakkabının icadının, insanın karmaşık aletler yapma becerisini geliştirdiği bilişsel evrimle yakından ilişkili olduğunu gösteren bu bulgular; atalarımızın kemik aletlerle karmaşık giysiler yaratma yeteneğini kazanmasının ardından, ayakkabıları da hayatta kalma becerilerini artıran mantıklı bir ek haline geldiğini düşündürüyor.

Peki, on binlerce yıl boyunca yalınayak hayatta kalan insanlık, neden bir anda ayakkabı giymeye ihtiyaç duymuştu? Bu durumun en güçlü nedenlerinden biri, çevresel tehditlerdi. Özellikle Güney Afrika kıyılarının keskin kayalıkları, yalınayak yürüyen insanlar için ciddi bir tehlike oluşturuyordu. Yaklaşık 130.000 yıl önce, basit bir kesik dahi enfeksiyon kaparak ölümle sonuçlanabiliyordu. Aşırı sıcak ve soğuktan korunma da ayakkabının icadını teşvik eden bir diğer faktördü. Bu nedenle ayakkabı, ilk olarak bir moda unsuru veya statü sembolü değil, doğrudan bir ölüm kalım meselesi olarak ortaya çıktı. İlk kullanımı belki ara sıra veya aralıklı olarak gerçekleşmiş olsa da, zamanla vazgeçilmez bir koruyucu haline gelmiştir.

Adaçayı Sandaleti ve Mağara Çizmeleri: En Eski Somut Kanıtlar

Tarihin derinliklerindeki ayak izleri düşündürücü olsa da, günümüze ulaşan en eski somut ayakkabı örnekleri, farklı coğrafyalardan geliyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin Oregon eyaletindeki Fort Rock Mağarası’nda bulunan ve M.Ö. 8000’li yıllara tarihlenen adaçayı kabuğundan yapılmış sandalet, bu alandaki en eski kanıtlardan biri. Bu keşif, ayakkabı yapımının insanlık için ne kadar eski bir pratik olduğunu gözler önüne seriyor.

Bir diğer önemli arkeolojik keşif ise 2008 yılında Ermenistan’daki Areni Mağarası’nda gerçekleşti. M.Ö. 4000 yılına tarihlenen 24.5 cm taban uzunluğuna sahip “sağ tek” bir ayakkabı, günümüze ulaşmasına yardımcı olan saklanma biçimiyle de oldukça ilginç. Ayakkabının formunun bozulmadan günümüze ulaşması, içine doldurulmuş olan bitki parçaları sayesinde mümkün oldu. Bu detay, o dönemin insanlarının sadece ayakkabı yapmakla kalmayıp, aynı zamanda onları koruma ve saklama konusunda da beceri geliştirdiklerini gösteriyor. Bu basit gibi görünen çözüm, ayakkabıya bir nesne olarak ne kadar değer verildiğini ve sonraki kullanımlar için ne kadar özenle korunduğunu kanıtlıyor.

Ötzi’nin Ayakkabı Dolabı: Bir Neolitik Teknoloji Harikası

Buz Adam Ötzi, M.Ö. 3300’lü yıllara ait giysileri ve aletleriyle adeta bir zaman kapsülü gibi. Ötzi’nin ayakkabıları, neolitik dönem insanının sahip olduğu zanaat ve mühendislik bilgisinin en çarpıcı örneklerinden biri. Bu ayakkabılar sadece basit bir deri parçası değil, o dönem için hayli karmaşık bir mühendislik ürünü olarak dikkat çekiyor.

Dış tabanı ayı derisinden, üst kısmı ise geyik derisinden yapılan ayakkabılar, ayakların soğuktan korunması için taban ile üst kısım arasına yalıtım amacıyla ağaç kabukları ve kuru otlarla doldurulmuş. En şaşırtıcı detay ise, bu yalıtım otlarını yerinde tutan kireç ağacı kabuğundan yapılmış ince bir ağ yapısı. Bu ağ yapısı, ayağın şekline uyum sağlamakla kalmayıp, ayakkabıya stabilite de kazandırıyordu. Üst derinin tabana, 0.5 cm genişliğinde ince bir sığır derisi şeridi ile dikilmesi ve kireç kabuğu liflerinden yapılmış bağcıklarla ağ yapısının ve üst derinin bağlanması, ayakkabının ne kadar detaylı ve işlevsel bir şekilde tasarlandığını gösteriyor. Ötzi’nin ayakkabılarının bu çok katmanlı ve ustaca yapılmış sistemi, ayakkabıların soğuk iklim koşullarında hayatta kalmak için kritik bir teknoloji olduğunu kanıtlıyor. Bu karmaşık yapı, insanların çevresel sorunlara karşı ne kadar yaratıcı ve sofistike çözümler üretebildiğinin de somut bir örneği.

Statü, Savaş ve Sandalet: Antik Dünyada Ayakkabının Yükselişi

Nil’in Kıyısında Bir Statü Sembolü

Antik dünyada ayakkabı, sadece bir koruma aracı olmaktan çıkıp, giyen kişinin toplumsal konumunu ve statüsünü gösteren güçlü bir sembol haline geldi. Antik Mısır’da, M.Ö. 3500’lerden itibaren firavunlar ve soylular, papirüs ve palmiye yapraklarından yapılan zarif ve süslü sandaletler giyerken, köleler daha basit tasarımları kullanıyordu. Antik Mısırlıların, ısıtılmış kumda ayak kalıpları çıkararak ham deriden veya tahtadan sandaletler üretmesi, bu alandaki estetik ve zanaatkârlık algılarının ne kadar gelişmiş olduğunu gösteriyor.

Ayakkabılar ayrıca, tanrılarla bağlantı kurma aracı olarak da görülüyordu. Bu dönemde malzemesi, tasarımı ve süslemesi, bir bireyin toplumdaki sosyo-ekonomik konumunu doğrudan yansıtırken ayakkabı, sadece bir giysi değil, aynı zamanda toplum içindeki yerini ilan eden bir görsel dilin de parçasıydı.

Mezopotamya’dan Anadolu’ya: Savaş ve Zanaat

Mezopotamya ve Anadolu medeniyetlerinde ayakkabı, coğrafi koşullara ve askeri ihtiyaçlara göre şekillendi. Mısırlılar sandalet giyerken, Anadolu’nun zorlu arazisinde yaşayan Hititler “çarık” adı verilen dayanıklı ayakkabıları tercih etti. Mezopotamya’da ise Sümer askerlerinin, Mısırlılara benzer sandaletlerin yanı sıra, Anadolu’dan etkilenerek çarıklara benzeyen ayakkabılar da giydikleri anlaşılıyor. Asurlular, tüm binici halklar gibi çizme giyiyorlardı ve aynı zamanda ökçeli ayakkabının ve üstten bağcıklı ayakkabının da mucidiydi. Bu dönemde ayakkabının tasarımı, estetikten çok işlevselliğe odaklanmış görünüyor. Çizme, ata binenler için ideal bir koruma sağlarken, çarık, engebeli arazi koşullarında hareket kolaylığı sunuyordu. Bu durum, ayakkabının evriminde askeri teknolojinin ve coğrafi gerekliliklerin ne kadar belirleyici olduğunu da gösteriyor.

Roma İmparatorluğu’nda Renkler ve Kurallar

Antik Yunan ve Roma dönemlerinde ayakkabılar, estetik ve işlevselliği bir araya getiren tasarımlara sahipti. İlk sandaletler ince deri şeritlerden oluşurken, gladyatör sandaletleri hem savaş alanı hem de günlük yaşam için tasarlanmıştı. Bu dönemde ayakkabılar, kişinin sosyal statüsünü ve mesleğini belirlemede önemli bir rol oynamaya devam etti. Roma İmparatorluğu’nda bu sosyal sembolizm, yasal düzenlemelerle daha da belirgin hale getirildi. M.S. 270-275 yılları arasında Roma imparatoru tarafından erkeklerin renkli ayakkabı giymeleri yasaklanmıştı. Sadece kadınlara sarı, beyaz, kırmızı ve yeşil ayakkabılar giyme izni veriliyordu. Bu yasak, ayakkabının sadece bir giysi değil, aynı zamanda sosyal kontrolün bir aracı olduğunu ve giyim kodlarının toplumsal hiyerarşiyi korumak için kullanıldığını gösteriyor.

Topuklu Ayakkabıların Aslında Erkeklerle Başlayan Yolculuğu

Günümüzde ağırlıklı olarak kadın modasıyla özdeşleşen topuklu ayakkabıların tarihi, aslında erkeklerle başladı. İlk topuklu ayakkabıların, at üzerinde denge sağlamak için İranlı biniciler tarafından kullanıldığı biliniyor. Ancak bu ayakkabıların en güçlü statü sembolü haline gelişi, 17. yüzyıl Fransa’sında Kral XIV. Louis dönemiyle gerçekleşmiş. Söylenene göre 162 cm boyundaki kısa Kral Louis, yüksek topuklu ayakkabılar giyerek boyunu uzun göstermeyi seviyordu. Ancak bu ayakkabılar, sadece bir moda tercihinden ibaret değildi.

Kral, kırmızı tabanlı ayakkabıları bir siyasi güç ve ayrıcalık aracı olarak kullanırken, yüksekliğin ve rengin sosyal bir hiyerarşiyi işaret etmesi için de belirli kurallar getirmişti. Bir rivayete göre, Louis XIV yalnızca soyluların ve saray mensuplarının kırmızı tabanlı ayakkabılar giymesine izin vererek, bu ayakkabıları sıradan halktan ayırmıştı. Bu hareket, ayakkabıyı bir nesne olmaktan çıkarıp, bir hükümdarın politik gücünü ve saray içindeki sosyal hiyerarşiyi tanımlayan bir araca dönüştürdü. Kral Louis’nin bu hamlesi, o dönemin Avrupa modasını etkilemiş ve günümüzün modern lüks markalarına, özellikle de kırmızı tabanlı ayakkabılarıyla bilinen Louboutin‘e ilham kaynağı oldu.

Bir Makine, Binlerce Ayak: Sanayi Devrimi ve Seri Üretimin Doğuşu

Bir Göçmenin Dehası: Jan Matzeliger ve Ayakkabı Sanayiinin Dönüşümü

Sanayi Devrimi öncesinde ayakkabı üretimi, büyük ölçüde el emeğine dayanan ve zaman alan bir zanaattı. Özellikle saya (ayakkabının üst kısmı) ile tabanın birleştirilmesi işlemi, ustalık gerektiren ve çok az sayıda günlük üretime izin veren en zorlu aşamalardan biriydi. Bu durum, kaliteli ayakkabıların pahalı olmasına ve geniş kitleler için erişilebilir olmamasına neden oluyordu.

Görsel: https://unsplash.com/@archivesalberta

Bu soruna çözüm, Hollandalı bir mühendisin oğlu olan Jan Ernst Matzeliger‘den geldi. Matzeliger, ayakkabı bağlama (lasting) işlemini mekanikleştirmek için yıllarını harcadı. İlk prototipini ahşap puro kutuları, tel ve elastik malzemelerden yapan Matzeliger’in icadı, o kadar karmaşıktı ki, patent ofisi müfettişlerinin bile makineyi çalışırken görmesi gerekmişti. 1883’te patentini aldığı makine, günde 700 çift ayakkabı üretebiliyordu. Bu tek bir buluş, ayakkabı sanayiini kökten değiştirdi. Üretim hızındaki bu dramatik artış, ayakkabı fiyatlarının neredeyse yarı yarıya düşmesine ve kaliteli ayakkabıların ilk kez geniş kitleler için ulaşılabilir bir ürün haline gelmesine neden olmuştu. Bu gelişme, ayakkabının bir lüks olmaktan çıkıp, herkes için temel bir ihtiyaç maddesi haline geldiği dönemin başlangıcıydı.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e: Türkiye’de Ayakkabı

Hayvancılık ve göçebeliğin esas olduğu Orta Asya Türklerinde deri işlemeciliği, özellikle de at kullanımı için gerekli olan eğer, kolon, yular, kemer gibi materyallerin üretiminin yanı sıra çizme ve çarık üretimini de önemli bir faaliyet haline getirmişti. Deri işlemeciliği benzer biçimde göçebe Anadolu Türklerinde de en önemli faaliyetler arasında yer alıyordu. Anadolu’da Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar köylülerin yaygın biçimde kullandığı çarık, tuzla ovularak gölgede kurutulan tek parça gön derisinden imal ediliyordu.

Osmanlı kayıtlarında ayakkabı ve ayakkabıcı terimlerine rastlanmamakla birlikte “babuç/ babuççu”, “başmak/başmakçı”, “dikiçi”, “haffaf” terimleri kullanılıyordu.

16 ve 18. yüzyıllarda Edirne, İstanbul ve Bursa’da ayakkabıcılığın çok geliştiği biliniyor. Giyim kuşam, aynı zamanda statünün, ait olunan topluluğun hatta yaşın, medeni durumun, sosyal seviyenin göstergesi de sayıldığından, tebaanın nasıl giyineceği, hangi cins ve hangi renk giysileri kullanabileceği fermanlarla belirleniyordu.

Pek çok kültürde olduğu gibi Anadolu kültüründe de ayakkabı önemli bir yer tutuyor ve bugün bile hala izlerine denk gelebildiğimiz kimi ilginç ritüellere konu oluyordu. Çocuk pabucunun evlere nazarlık olarak asılması, evdeki misafirin çabuk gitmesi için ayakkabının içine tuz konulması, kız yada oğlanın evden uzaklaşması istenmiyorsa pabucunun evin eşiğine çivilenmesi gibi birçok inanç halen Anadolu’nun birçok yerinde görülen şeylerdir

Türkiye’de modern ayakkabı sanayiinin temelleri, 1810 yılında II. Mahmud tarafından satın alınan Hamza Efendi’ye ait bir tabakhane olan ve 1826’da “Dabakhane-i Klevehane-i Amire” adıyla orduya deri malzemeler üretmeye başlayan Beykoz Kundura Fabrikası‘na kadar uzanır. 1842’de Sultan Abdülmecid döneminde fabrika genişletilerek ve modernize edilerek buhar gücüyle çalışan makinelerle üretime geçti.

Fabrika, sadece askeri malzemelerle kalmayıp, ayakkabı ve çizme üretimine de başladı. 1855 yılında Paris’teki Uluslararası Dünya Fuarı’nda Osmanlı sanayi ürünleri arasında Beykoz’da üretilen deri ayakkabılar sergilendi. Bu uluslararası tanınırlık, 1877’de Viyana Dünya Fuarı’nda kazanılan altın madalya ile pekiştirildi.

Dün Dükkan, Bugün Fabrika: Türkiye’de Modern Ayakkabı Sanayiinin Gelişimi

Matzeliger’in icadıyla küresel ölçekte başlayan sanayiileşme, Türkiye’de 1950’li yıllardan itibaren hız kazandı. Küçük sanayi yapısı, 1960’lı yıllara kadar değişmeden devam etse de, 60’ların ikinci yarısından itibaren gerçek anlamda sanayileşme çabaları başladı. 1964 yılında Beykoz Kundura Fabrikası’nda Çek mühendisler tarafından bant sistemine geçilmesi, Türkiye’deki ayakkabı üretiminin modern fabrikasyon sürecine entegrasyonunda önemli bir dönüm noktası oldu.

Günümüzde Türkiye, yılda yaklaşık 300 milyon çift ayakkabı üretimiyle Avrupa’da İtalya’dan sonra ikinci büyük üretici konumunda. Bununla beraber Ticaret Bakanlığının verilerine göre 2021 yılı itibarıyla Türkiye’nin dünya ayakkabı ihracatı payının ancak %0.71 olduğu hesaba katılırsa, üretimin çok büyük ölçüde iç piyasaya dönük yapıldığı anlaşılıyor.

Sadece Bir Aksesuar Değil: Bağcıkların İlginç Dünyası

Gelenekselden Modern Bağlama Tekniklerine

Ayakkabının ayağa sabitlenmesini sağlayan basit bir ip gibi görünse de, ayakkabı bağcıkları, hem işlevsel hem de estetik açıdan ayakkabının en önemli parçalarından biri olarak dikkat çekiyor. Bağcıklar, genellikle pamuk veya naylon gibi dayanıklı ve hafif malzemelerden yapılsa da özellikle yürüyüş botları gibi dış mekân ayakkabılarında suya dayanıklılık için mumlu bağcıklar tercih ediliyor. Bağcığın uzunluğu ve genişliği, ayakkabının deliklerine ve modeline uygun seçilmediği takdirde kullanıcı için zorluklar başlıyor.

Ayakkabı bağcığı bağlamak, basit bir eylem gibi görünüyor değil mi? Oysa günümüzde pek çok farklı ayakkabı bağlama tekniğinin geliştirildiği düşünülürse bu, göründüğü kadar basit bir sorun olmayabilir. Spor ayakkabılarda kullanılan “çember bağlama” ya da daha şık bir görünüm sunan “düz çubuk bağlama” en yaygın teknikler arasındayken “merdiven tekniği” gibi daha karmaşık teknikler de mevcut. Bu teknikler, ayakkabıya kişisel bir dokunuş katmakla kalmayıp, aynı zamanda ayakkabının ayağa daha iyi oturmasını sağlayarak hareket konforunu artırıyor. Bir başka deyişle, ayakkabı bağlama tekniğiniz kişiliğinizi ve konfor anlayışınızı da vurguluyor.

Geleceğin Ayakkabısı Bağcık Arıyor

Ayakkabı teknolojisindeki yenilikler, bağcıkların geleneksel rolünü sonlandırabilir mi? Dev markalar, 3D baskı teknolojisiyle üretilen ve bağcık gerektirmeyen ayakkabı modelleri geliştiriyor. Örneğin, Adidas’ın bağcıksız Climacool modeli, üst kısmının tamamen hava alması ve hafif yapısıyla öne çıkıyor. Ancak bu yenilikçi tasarımlara rağmen, marka, kullanıcıların yoğun talebi üzerine aynı modelin bağcıklı bir versiyonunu da piyasaya sürmek zorunda kaldı.

Bu durum, ayakkabı bağcıklarının sadece işlevsel bir unsur olmadığını, aynı zamanda estetik ve kişiselleştirme açısından da vazgeçilmez bir role sahip olduğunu düşündürüyor. Modern teknolojinin amacı, bazen basit bir çözümü ortadan kaldırmak olabilirken, kullanıcı deneyimi ve tercihleri, bu “eski” teknolojinin hala ayakkabının ayrılmaz bir parçası olduğunu kanıtlıyor. Bu, gelenek ve yeniliğin ayakkabı gibi bir üründe nasıl iç içe geçtiğini gösteren ilginç bir paradokstur.

Ayakkabısız Bir Dünya: Yoksulluk, Direniş ve ‘Yalınayak’ Felsefesi

Giyemeyenlerin Hikâyesi: Dünyada Ayakkabı Yoksulluğu

Ayakkabı, dünyanın bir yarısında moda, lüks veya teknoloji harikası olarak görülürken, diğer yarısında hala erişilemeyen temel bir ihtiyaç. Dünya genelinde 1 milyar insanın en az bir çift ayakkabıya sahip olmadığı ve bunların 300 milyonunun çocuklardan oluştuğu tahmin ediliyor. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde hala bir çift ayakkabıya sahip olamayan 1 milyar insan, derin yoksulluğun boyutlarına dair çarpıcı biçimde fikir veriyor.

Ayakkabısızlık, sadece bir konfor sorunu değil, aynı zamanda ciddi bir sağlık ve eğitim sorunu. Ayakkabı giyemeyen çocuklar, topraktan bulaşan hastalıklar, parazitler ve yaralanmalara karşı son derece savunmasız kalıyorlar. Hastalık veya yaralanma nedeniyle okula gidemeyen çocuklar, eğitimde geri kalıyor, bu da okuldan ayrılma riskini artırarak yoksulluk döngüsünü pekiştiriyor. Bu nedenle ayakkabı, sadece bir koruma aracı değil, aynı zamanda bir çocuğun eğitime erişimini ve yoksulluktan kurtulma potansiyelini doğrudan etkileyen bir faktör olarak önem kazanıyor.

Ayakkabısızlık sorununa karşı TOMS gibi sosyal girişimler küresel düzeyde çözümler üretmeye çalışıyorlar. TOMS kurucusu Blake Mycoskie, 2006’da Arjantin’de ayakkabısız çocukları gördükten sonra, “One for One” (Birine Karşılık Bir) iş modeliyle satılan her bir ayakkabı için ihtiyaç sahibi bir çocuğa bir çift ayakkabı bağışlama yoluna gitti. TOMS, geleneksel pazarlama bütçesini, bağış yoluyla sosyal etki yaratmaya dönüştürerek, kâr ve sosyal faydayı bir araya getiren yenilikçi bir iş modeli sunma iddiasında. Şirketin bu iş modeliyle bugüne kadar dünya genelinde 96 milyondan fazla insana ayakkabı sağladığı biliniyor.

Veriler, ayakkabı sahipliği konusundaki küresel eşitsizliği çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Aşağıdaki tablo, bu çelişkili gerçekliği somut verilerle ortaya koyuyor:

Küresel Ortalama Ayakkabı Sayısı İngiliz Kadınların Ortalama Ayakkabı Sayısı Amerikalıların Ortalama Ayakkabı Sayısı Ayakkabısız İnsan Sayısı Ayakkabısız Çocuk Sayısı
Sahiplik 7-8 çift 30-35 çift 6 çift ~1 milyar ~300 milyon

Kaynak: RunRepeait/2023 https://runrepeat.com/shoe-ownership-statistics

Bu tablo, bir yanda onlarca ayakkabısı olan Batılı tüketiciler varken, diğer yanda bir çift ayakkabıya bile sahip olmayan yüz milyonlarca insan gerçeğinin altını çiziyor.

Yalınayak Direniş: Türkiye’de ve Dünyada Toplumsal Hareketler

Ayakkabı giyememek, tarih boyunca sadece bir yoksunluk işareti değil, aynı zamanda bir direniş ve protesto sembolü olarak da kullanıldı. Yalınayak olmak, bazen yoksulluğu ve bazen de zulme karşı verilen mücadeleyi güçlü bir şekilde temsil ediyor.

Türkiye tarihinde, bu sembolik eylemin en bilinen örneklerinden biri, 3 Mayıs 1962’de beş binden fazla işsizin Meclis’e doğru “yalınayak” yürümesiydi. İşçiler, polis barikatını aşarak Meclis kapısına dayanmış ve yalın ayak adımlarıyla seslerini duyurmaya çalışmışlardı.

Çorum İşçileri, Ankara yürüyüşleri sırasında molada

İşten atılan Çorum Belediyesi çalışanı 54 işçi de 27 Temmuz 1966’da Çorum’dan Ankara’ya, oradan da İstanbul’a 32 günlük “yalınayak” yürüyüş gerçekleştirmişlerdi.

Fernas işçileri Ankara’ya yürüyor

Benzer şekilde, Manisa’nın Soma ilçesindeki maden işçileri de, direnişlerini Ankara’da “yalınayak” oturma eylemi yaparak sürdürmüşlerdi. Ayakkabıları çıkarmak, bazen bir yoksunluk durumunu bir dayanışma ve isyan eylemine dönüştürerek toplumsal bir mesaj iletilmesine ve toplumsal bellekte yer edinmeye yol açabiliyor.

Yalınayak Felsefesi: Sağlık ve Minimalizm

Dünyanın bir ucunda yoksulluk nedeniyle ayakkabı giyemeyenler varken, diğer bir ucunda ise sağlık ve felsefi nedenlerle ayakkabıyı reddeden bir akım, “barefoot” (yalınayak) felsefesiyle dikkat çekiyor. Bu akım, ayağın doğal yapısına saygı duyan bir yaşam anlayışını benimsemeyi amaçladığını söylüyor.

Bu felsefenin temel gerekçesini modern ayakkabıların ayak sağlığına verdiği zararlar oluşturuyor. Sanayi devrimiyle birlikte yaygınlaşan kalın tabanlar, yükseltilmiş topuklar ve dar burunlar, ayağın doğal yapısıyla çelişiyor ve bu durum, ayağın hissetme, esneme ve hareket etme yeteneğini köreltirken, bunun sonucunda diz, kalça, omurga ve denge duyusunu etkileyen zincirleme sorunlara yol açıyor. “Barefoot” felsefesi, ayakları tekrar çalışır hale getirme, kaslarını güçlendirme ve bedeni doğal duruşuna kavuşturma iddiasında. Bu felsefeyi benimseyenler için, ayakkabısız olmak sadece bir zorunluluk değil, aynı zamanda bedenle barış imzalamak ve doğal yaşamla yeniden bağ kurmak anlamına geliyor. Şehir hayatında çıplak ayakla yürümek her zaman mümkün olmadığından, bu felsefeyi benimseyenler, ayağın korunurken hissetmeye ve çalışmaya devam etmesini sağlayan özel tasarlanmış ayakkabıları tercih ediyorlar.

Bu iki farklı “ayakkabısızlık” durumu arasındaki büyük kontrast, aynı zamanda modern dünyanın en çarpıcı paradokslarından biri olarak öne çıkıyor. Bir yanda yoksulluktan ayakkabı giyemeyenler, diğer yanda sağlık veya felsefi sebeplerle ayakkabıyı reddedenler!

Ayakkabılar Sportif Başarıları da Etkiliyor

Mashable Türkiye’nin spor ayakkabıları ve teknoloji ilişkisini mercek altına alan haberine bakalım:

“Kenyalı Kelvin Kiptum, vatandaşı Eliud Kipchoge’nin 2 saat 1 dakika 9 saniyelik rekorunu Chicago Maratonu’nda 2 saat 0 dakika 35 saniyeye kadar çekerken ayağında Nike’ın karbon kaplamalı prototip “süper ayakkabıları” vardı.

İki hafta önce ise kadınlarda Tigist Assefa, ayağında sadece tek bir maratonda optimum kullanılabilen ve neredeyse kullan at denebilecek 500 dolarlık yeni süper hafif Adidas Adizero Pro Evo 1 ile dünya rekoruna imza atmıştı.

Etiyopyalı Assefa, 2 saat 11 dakika 53 saniye ile bir önceki dünya rekorunun sahibi Kenyalı Brigid Kosgei’nin 2 saat 14 dakika 4 saniyelik derecesini ciddi bir farkla tarihe gömerken Fiyatına ve uzun vadeli dayanıklılığa ilişkin soru işaretlerine rağmen Adidas ayakkabılar genel satışa çıktıktan sonra birkaç saat içinde tükenmişti.”

Socrates’in “Ayakkabı Savaşları” başlıklı dosyasında Nike’ın kullandığı ayakkabı teknolojisiyle başlayan tartışmalar mercek altına alınıyor:

“Ekim 2019’dan beri atletizm dünyası, Nike’ın yeni koşu ayakkabılarının avantajlarını tartışıyor. Aslında her şey, o dönem Eliud Kipchoge’nin özel bir organizasyonla iki saatin altında maraton koşmasıyla hararetlenmişti. Bunun üzerine bir grup Etiyopyalı atlet, söz konusu ayakkabıların (Vaporfly) sağladığı avantaj nedeniyle Dünya Atletizm Birliği’ne (World Athletics) yeni düzenlemeler getirilmesi yönünde çağrıda bulunmuştu. Devamında mesele daha da alevlendi.

İlginç olan şu ki Nike, ayakkabıları Temmuz 2016’da piyasaya sürmüştü. 2016 Rio’da erkekler maratonda ilk üç sırada yer alan sporcular ve o yılki Berlin, Chicago, New York Maratonu’nu kazanan atletler o ayakkabılarla koşmuştu ve konuya dair herhangi bir tartışma kopmamıştı. Ayakkabıların ne denli etkili olduğunu şu veri net şekilde ortaya koyuyor: Eylül 2018-Ekim 2019 arasında Nike giyen erkek koşucular tarihteki en hızlı beş maraton derecesini elde etti.”

Ayakkabı, Guinness Rekorlar Kitabı’nın da İlgi Alanında

Ayakkabı, sadece tarih ve sosyoloji konularına değil, aynı zamanda popüler kültür ve eğlenceye de ilham veriyor. Bu durumun en somut kanıtlarından biri de, Guinness Rekorlar Kitabı’nda yer alan ayakkabı ve ayakla ilgili ilginç rekorlar.

2021 yılında Hindistan’da düzenlenen sosyal yardım amaçlı bir etkinlikte, tam 60.214 ayakkabıdan oluşan bir sıra oluşturuldu ve “en uzun ayakkabı sırası” rekoru kırıldı. Bu ayakkabılar daha sonra ihtiyaç sahibi çocuklara bağışlandı.

Darlene Flynn/ Guinnes Rekorlar Kitabı

Darlene Flynn tam 14.684 ayakkabılık koleksiyonuyla 2013 yılında Guinnes Rekorlar Kitabı’na girmiş durumda.

Bir başka ilginç rekor ise, Almanya’da yaşayan 16 yaşındaki Lars Motza’ya ait. 57 numara ayakkabı giyen Motza, “en büyük ayaklara sahip genç” olarak Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi. Normal mağazalarda bu numarada ayakkabı bulamayan genç, özel siparişle her bir ayakkabı için yaklaşık 1200 Euro ödemek zorunda kalmaktan yakınıyor.

 

Yararlanılan Kaynaklardan Bazıları:

  1. 150 Bin Yıl Önce Ayakkabı Giyildiğine Dair Kanıtlar Bulundu https://aktuelarkeoloji.com.tr/kategori/aktuel/150-bin-yil-once-ayakkabi-giyildigine-dair-kanitlar-bulundu
  2. Ayakkabı – Vikipedi, erişim tarihi https://tr.wikipedia.org/wiki/Ayakkab%C4%B1
  3. Sadberk Hanım Müzesi Koleksiyonundan Örneklerle Osmanlı Dönemi Kadın Ayakkabı Tasarımları Üzerine Tespitler – Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi https://static.ohu.edu.tr/uniweb/media/portallar/stardergisi//sayfalar/38303/5dxcxb0n.pdf
  4. Buzadam Ötzi hakkında her şey – Arkeofili https://arkeofili.com/buzadam-otzi/
  5. Reconstructing Ötzi’s shoes | The EXARC Journal https://exarc.net/issue-2023-2/at/reconstructing-otzis-shoes
  6. Ayakkabı Modasının Yolculuğu: Antik Dünyadan Günümüze| Marcatelli Gelin https://www.marcatelligelin.com/ayakkabi-modasinin-yolculugu-antik-dunyadan-gunumuze/
  7. Dünya Multidisipliner Araştırmalar Dergisi » Makale » GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE AYAKKABI https://dergipark.org.tr/tr/pub/dumad/issue/88965/1335355
  8. Sandalet – Vikipedi https://tr.wikipedia.org/wiki/Sandalet
  9. Yaz aylarının vazgeçilmezi “Sandaletin Tarihi” – QBLOG https://blog.quicksigorta.com/yasam/yaz-aylarinin-vazgecilmezi-sandaletin-tarihi-2783
  10. Topuklu ayakkabılar- Reddit https://www.reddit.com/r/AskHistorians/comments/96qt31/high_heels_were_primarily_worn_by_men_for_the/?tl=tr
  11. AYAKKABI_Tarihi_VI_ Hikâyelerle Ayakkabı | Zorba TV & Dergi https://zorbatv.com/sanat/ayakkabitarihivi-hikayelerle-ayakkabi
  12. Jan Ernst Matzeliger | National Inventors Hall of Fame® Inductee https://www.invent.org/inductees/jan-ernst-matzeliger
  13. The birth of the lasting machine – SATRA https://www.satra.com/bulletin/article.php?id=2501
  14. Tarihçe – Beykoz Kundura https://beykozkundura.com/tarihce/
  15. AYAKKABICILIK SEKTÖR RAPORU https://www.dogaka.gov.tr/assets/upload/dosyalar/wwwdogakagovtr_522_cs1n16kj_ayakkabicilik-sektor-raporu-2014.pdf
  16. TÜRK AYAKKABI SANAYİİ VE TASARIM SORUNU YÜKSEK LİSANS TEZİ End. Ür. Tas. Deniz LEBLEBİCİ  https://polen.itu.edu.tr/bitstream/11527/890/1/2290.pdf
  17. Ayakkabı Bağcığı Nedir?  https://www.tekislastik.com/tr/ayakkabi-bagcigi-nedir/
  18. Ayakkabı Bağcığı Nasıl Bağlanır  https://www.gon.com.tr/blog/icerik/ayakkabi-bagcigi-nasil-baglanir
  19. Adidas, 3D yazıcı kullanarak ürettiği ayakkabısının bağcıklı …  https://www.log.com.tr/adidas-3d-yazici-kullanarak-urettigi-ayakkabisinin-bacikli-versiyonunu-da-satisa-sundu/
  20. Adidas bağcıklı 3D ayakkabı satışta – Teknoblog https://www.teknoblog.com/adidas-3d-baski-ayakkabi-bagcikli/
  21. Shoe Ownership Statistics – RunRepeat https://runrepeat.com/shoe-ownership-statistics
  22. Shoe Project – Invest in a child’s future for $7 – Give to Learn to Grow https://www.givetolearntogrow.org/shoe-project
  23. Childhood Poverty Crisis – Shoes That Fit https://www.shoesthatfit.org/childhood-poverty-crisis/
  24. Because International https://becauseinternational.org/
  25. World Shoe Fund https://www.worldshoefund.org/
  26. TOMS Founder Blake Mycoskie on leading with authenticity  https://newsroom.haas.berkeley.edu/toms-founder-blake-mycoskie-on-leading-with-authenticity/
  27. One for one – Wikipedia https://en.wikipedia.org/wiki/One_for_one
  28. Bir İşçi Önderi: “Yalınayak İsmet” | sınıf mücadelesinde Marksist Tutum https://marksist.net/soner-guven/bir-isci-onderi-yalinayak-ismet
  29. Ankara Kurtuluş Parkı’nda ‘yalınayak’ direniş | Fernas işçileri: Çalışırken ölmemek için direniyoruz https://www.youtube.com/watch?v=v0ckLmZWSXU
  30. Ayaklarımıza Kulak Versek: Barefoot Felsefesine Bir Bakış  https://www.solan-um.com/post/ayaklar%C4%B1m%C4%B1za-kulak-versek-barefoot-felsefesine-bir-bak%C4%B1%C5%9F
  31. Barefoot – Wikipedia https://en.wikipedia.org/wiki/Barefoot
  32. Longest line of shoes | Guinness World Records https://www.guinnessworldrecords.com/world-records/528862-longest-line-of-shoes
  33. 57 numara ayakkabıyla Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi  https://www.borsaningundemi.com/haber/57-numara-ayakkabiyla-guinness-rekorlar-kitabina-girdi-1432408

Benzer İçerikler

spot_img

Son İçerikler

spot_img