17.3 C
İstanbul

Kıbrıslı Türklerin Haysiyet Tufanı: 19 Ekim’de Ne Oldu?

Yayınlanma tarihi:

19 Ekim 2025 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimi, KKTC siyasi tarihinde kritik bir dönemeç noktası teşkil ederken, Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman’ın daha ilk turda kesin bir çoğunlukla cumhurbaşkanı seçilmesi, önceki seçim döngülerinin uzayan ve çekişmeli ikinci tur süreçlerine kıyasla Kıbrıslı Türklerin siyasi iradesinin eşine az rastlanır bir güç ve hızda tecelli ettiğini de gösteriyor.

YSK tarafından henüz kesinleşmemiş seçim sonuçları, Erhürman’ın oyların yüzde 62,76 ile yüzde 62,80’i arasındaki bir oranını alarak ezici bir zafer kazandığını gösterirken, UBP-YDP- DP koalisyon hükümetinin desteklediği “bağımsız aday” ve mevcut Cumhurbaşkanı Ersin Tatar‘ın oyların yaklaşık yüzde 35,77 ila yüzde 35,81’ini aldığını ortaya koyuyor.

Bu yüksek oy farkıyla ilk turda gelen zafer, Erhürman’a, sadece küçük farklarla ikinci turda seçilen son iki selefine göre çok daha güçlü ve geniş tabanlı bir siyasi yetki verirken, bu sonuç aynı zamanda salt bir protesto oyu olmaktan öte, önceki yönetimin politikalarına karşı son derece açık, kesin ve net bir kitlesel reddi işaret ediyor.

Yüzde 64,87 olarak kaydedilen katılım oranı, 2020 seçimlerinin ilk tur katılımı olan yüzde 58,21’i ve 2015 seçimlerinin ilk tur katılımı olan yüzde 62,34’ü geride bırakarak son üç seçimin en yüksek ilk tur seçmen katılımını temsil ediyor. Bu veri, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin seçim sonrası yaptığı ve katılımın “çok az” olduğu ve “Kuzey Kıbrıs’taki seçim sonuçlarının tanınmayarak parlamentonun toplanarak Türkiye’ye katılma kararı alması” yönündeki iddia ve çağrısıyla da doğrudan çelişiyor.

Seçim sonrası ortaya çıkan tablo aynı zamanda Kıbrıs sorununun geleceği hakkında net bir referandum işlevi gördü. Zira mevcut cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Ankara’nın açık ve güçlü desteğiyle ‘İki Devletli Çözüm’ modelini savunurken, Erhürman seçim kampanyası süresince Federasyon temelli müzakerelere geri dönme taahhüdü vermişti. Türkiye’den üst düzey siyasetçilerin Tatar lehine yürüttüğü açık kampanyalara ve mevcut yönetime yönelik stratejik ekonomik desteklere rağmen Erhürman’ın bu denli büyük bir farkla kazanması, KKTC seçmeninin siyasi bağımsızlığını koruma ve kendi kaderini tayin etme iradesininin yanı sıra diplomatik normalleşme arayışının ve mevcut katı “İki Devletli politikanın” neden olduğu ekonomik ve siyasi izolasyondan duyulan memnuniyetsizliğin, dış destek risklerini gölgede bıraktığına da işaret ediyor.

Katılım ve Seçmen Sayısı Açısından 19 Ekim Seçimi:

KKTC Yüksek Seçim Kurulu (YSK) 2025 cumhurbaşkanlığı seçimleri için kayıtlı seçmen sayısı 218 bin 313 olarak açıklamıştı. Bu rakam, 2020 seçimlerindeki 198 bin 867 kayıtlı seçmene göre önemli bir sayısal artışı temsil ediyor.

Resmi olmayan sonuçlara göre seçime katılan toplam seçmen sayısı, ülke genelinde 777 sandıkta 141 bin 615 olarak gerçekleşti ki bu katılım, yüzde 64,87’lik bir katılım oranına karşılık geliyor.

YSK Başkanı Bertan Özertan’ın açıklamasına göre Tufan Erhürman, sandıkların tamamı açıldığında 87.137 oy sayısı ile yüzde 62,76’lık bir oy oranına ulaştı. Mevcut Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ise 49.650 oyla yüzde 35.76’lık bir seçmen desteği elde edebildi.

Yaklaşık 37 bin oy farkıyla elde edilen bu galibiyet, Erhürman’ın mutlak çoğunluğu ilk turda, tartışmasız bir şekilde aşmasını sağlarken bu geniş fark, seçimin sonucunu belirleyen ve açık biçimde mevcut politikaları reddeden siyasi akımın ne denli güçlü olduğunu da ortaya koydu.

İlçe Bazlı Konsolidasyon ve Coğrafi Yayılım

Seçim sonuçlarının coğrafi dağılımı incelendiğinde, Tufan Erhürman’ın KKTC’deki tüm ilçelerde birinci gelerek zaferini pekiştirdiği gözlemleniyor.

Erhürman’ın tüm ilçelerde kazanması; mevcut Cumhurbaşkanı Tatar’a ve savunduğu İki Devletli politikaya karşı muhalefetin geleneksel siyasi veya coğrafi sadakatleri aşan, geniş bir tabanda kabul gördüğünü göstermesi açısından çok özel, çok önemli ve anlamlı bir sonucu ortaya koyuyor. Bu durum, öncelikli olarak Kıbrıslı Türk seçmenin ama daha da ilginç ve önemli bir sonuç olarak geleceğini Kıbrıs’ta gören Türkiyeli nüfusun, önceki seçimlerden farklı olarak sadece belirli bir partiyi değil, diplomatik yönelimin ve iç yönetimin genel seyrini değiştirmek üzere birleştiğini, ulusal düzeyde bir memnuniyetsizliğin bulunduğunu ortaya koyması açısından son derece ilginç.

Daha açık anlatımla, Türkiye’nin dayattığı İki Devletli politikaya ve Kuzey Kıbrıs sağının Türkiye ile kurduğu ilişki biçimine sadece Kıbrıslı Türklerden değil geleceğini Kıbrıs’ın geleceğine bağlamış Türkiyeli seçmenin önemli bir bölümünün de güçlü itirazını deklare ettiği bir seçim sonucuyla karşı karşıyayız.

Bu sonuçlarla seçmen, Kıbrıs Türk siyasetini yeniden ve kesin biçimde Federal çözüme ve Türkiye ile eşit, haysiyetli bir ilişkiye yönlendirecek iradeyi ortaya koymuş oluyor.

KKTC Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde Karşılaştırmalı İstatistiksel Veriler

2025 seçimleri, istatistiksel açıdan son iki seçimle karşılaştırıldığında belirgin trendler ortaya çıkarmaktadır.

Seçmen Eğilimleri: Kayıtlı Seçmen Sayısındaki Yapısal Büyüme

2020 seçimlerinde 198 bin 867 olan kayıtlı seçmen sayısı, 2025’te 218 bin 313’e yükselmiş görünüyor ki bu yaklaşık yüzde 10’luk artış, KKTC’deki nüfus ve seçmen kütüğü yapısında süregelen bir büyümeye işaret ediyor. Bu “büyümenin” organik bir büyüme olmadığı, her yıl artan sayıda Türkiyeli göçmene vatandaşlık verilerek sağ seçmen havuzunun büyütülmeye çalışıldığı zaten yıllardır biliniyor ve tartışılıyor.

İktidardaki UBP/Tatar koalisyonu tarafından yürütülen politika ve uygulamalarla bağlantılı bu seçmen artışına rağmen Tatar’ın kesin bir yenilgi alması, bu demografik stratejinin ya başarısız olduğunu ya da yerel Kıbrıs Türk seçmeninin yüksek mobilizasyonu karşısında etkisiz kaldığını ortaya koyuyor. Başka bir deyişle, mevcut hükümetin kontrolünde artırılan seçmen sayısının adaya fayda sağlamadığı, bilakis ters teperek yerli/iç siyasi akımın gücünü pekiştirmeye başladığını görebiliyoruz.

Katılım Oranları Eğilimi ve Politik Motivasyon

Son üç cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk tur katılım oranları incelendiğinde, 2025 seçimlerindeki yüzde 64,87’lik katılım, en yüksek seviyeyi temsil ediyor. 2020 ilk turunda katılım yüzde 58,21 iken, 2015 ilk turunda yüzde 62,34 olarak gerçekleşmişti.

2025’te gözlemlenen bu yüksek ilk tur katılımı, seçmenlerin siyasi açıdan son derece motive olduğunu ve Kıbrıs sorununun geleceği (Federasyon ve İki Devletli Çözüm arasındaki keskin kutuplaşma) hakkında acil bir karar verme arzusu taşıdığını düşündürüyor.

2020’deki düşük ilk tur katılımına göre 2025’teki artış, seçmenlerin belirsizliği ortadan kaldırmak ve ikinci turun stratejik karmaşasını önlemek için harekete geçtiğini gösteriyor.

Bu sonuçta elbette iki önemli sol partinin, CTP ve TDP’nin önceki seçimlerin aksine daha sürecin başında ortak hareket etme kararı almaları ve soldan sağa genişleyen bir destek dalgasını daha en en baştan yakalayarak bu kez rasyonel davranmayı başarmış olmaları büyük bir etki yarattı. İdeolojik olarak anlamlı farklılıklar barındırmayan bu iki sol partinin gelecekte birleşemeseler de birlikte hareket etmelerinin önemi ve değeri bir kez daha anlaşılmış oldu.

CTP ve TDP seçim işbirliğinin yanında Kıbrıs sağının güçlü siyasi aktörlerinden Rauf Denktaş’ın oğlu Serdar Denktaş’ın da Erhürman’ı desteklemesi, Türkiye kökenli göçmenlerin örgütlendiği dernek ve sivil toplum kuruluşlarının, sanayi ve ticaret örgütlerinin, sendikaların Erhürman etrafında toplanması, 2003 yılındakine benzer bir siyasi iklimin oluşmasına yol açtı. Adada bölünmeyi kalıcı hale getirecek Türkiye yaklaşımının Kıbrıs Türk sağında koşulsuz biçimde desteklenmesi, en çok da AKP muhafazakârlığının seküler bir geleneğe sahip Kıbrıslı Türklere dayatıldığı hissinin yarattığı tepkiler, seçmenin Erhürman etrafında konsolide olmasını kolaylaştırdı.

Ciddiyet, liyakat, saygınlık, haysiyet vurguları Tufan Erhürman’ın seçim kampanyasında geniş kitlelerde karşılık bulan önemli kodlar olarak öne çıktı. Seküler bir toplum olan Kıbrıslı Türkler, AKP’nin Kıbrıs Türk toplumunu muhafazakârlaştırma politikalarının karşısında Erhürman’ı Kıbrıslı Türklerin çağdaş, modern, seküler yüzü olarak da kucaklayarak tercih ettiler.

Seçim kampanyasını güleryüzlü, kucaklayıcı, tansiyonu düşürücü kodlarla yürüten Erhürman’a karşılık korku iklimini yükseltmeye, tehditkâr bir dil kullanmaya, Türkiye’nin gücünü arkasına aldığı izlenimini yaratmaya meyilli Ersin Tatar kampanyası başarısız oldu.

Aşağıdaki tablolar, son üç seçimin temel istatistiklerini ve 2025 seçiminin birinci tur sonuçlarını detaylandırmaktadır:

KKTC Cumhurbaşkanlığı Seçimleri (2015, 2020, 2025) Karşılaştırmalı Veriler

Seçim Yılı Kayıtlı Seçmen Sayısı Katılım Oranı (İlk Tur) Katılım Oranı (İkinci Tur) Seçim Tur Sayısı Kazanan Adayın Oy Oranı (%)
2015 176,916 62.34% 64.12% 2 60.56% (Akıncı)
2020 198,867 58.21% 67.29% 2 51.69% (Tatar)
2025 218,313 64.87% 1 62.76% (Erhürman)

 

2025 KKTC Cumhurbaşkanlığı Seçimi Birinci Tur Detayları

Aday Parti/Durumu Oy Sayısı (Yaklaşık) Oy Oranı (%) Seçim Sonucu
Tufan Erhürman CTP 87,137 62.76 Cumhurbaşkanı Seçildi
Ersin Tatar Bağımsız 49,650 35.76 İkinci
Toplam Kullanılan Oy 141,615    

 

Hem 2015 hem de 2020 seçimleri, cumhurbaşkanını belirlemek için ikinci tura kalmış; 2015’te Mustafa Akıncı yüzde 60,56 ile, 2020’de ise Ersin Tatar yüzde 51,69 ile ikinci turda seçilmişlerdi. 19 Ekim 2025 seçiminde ise Erhürman daha ilk turda yüzde 62,76 oy alarak seçimin tartışmasız galibi oldu.

2020’de Ersin Tatar, ikinci turda anti-Akıncı ve milliyetçi oyları stratejik olarak konsolide ederek kazanmıştı. 2025 sonuçları ise, anti-Tatar ve federasyon yanlısı güçlerin ilk turdan önce başarılı bir şekilde birleştiğini gösterdi.

Bu erken ve ezici konsolidasyon, görevdeki adayın ikinci turda bir geri dönüş yapma fırsatını ortadan kaldırmış ve genellikle Ankara’nın yoğun etkisi altında geçen ikinci tur süreçlerinin siyasi karmaşıklığını ve belirsizliğini devre dışı bırakırken bu hızlı ve yüksek oranlı zafer, elde edilen yetkinin sağlamlığını da garantiliyor.

Siyasi Ekollerin Çatışması ve Politik Değişim

2025 seçimleri, Kıbrıs sorununun çözüm yöntemi konusunda iki farklı ekolün doğrudan çarpışması olarak öne çıktı. Aslına bakılırsa bu yeni bir durum değil fakat Türkiye’nin “iki Devletli” politikaya yöneldiğini deklare etmesiyle birlikte adanın bölünmeye hiç olmadığı kadar yaklaştığı hissi Kıbrıslı Türkler açısından uyarıcı ve harekete geçirici bir motivasyon oldu.

Tufan Erhürman’ın Federasyon Vurgusu ve Diplomasi Vizyonu

CTP lideri Erhürman’ın seçim kampanyası Kıbrıs Türk toplumunun siyasi ve ekonomik izolasyonunu sonlandırmak amacıyla, uluslararası alanda kabul görmüş olan federasyon temelli müzakerelere derhal geri dönülmesini temel aldı. Erhürman, Ersin Tatar’ın savunduğu İki Devletli çözüm modelinin, Kıbrıslı Türklerin mevcut ekonomik ve siyasi izolasyonunu sonlandırmak için gerçekçi bir diplomatik yaklaşım olmadığını net bir şekilde ifade etti ve bu söylem Kuzey Kıbrıs seçmeni üzerinde etkili oldu.

Erhürman’a verilen ezici destek, kamuoyunun, uluslararası alanda tanınan (BM destekli federasyon görüşmeleri) bir diplomatik çerçeveye dönmeyi, Ankara’nın desteklediği katı maksimalist taleplere dayalı tanınmamış bir iki devletli modeli sürdürmeye tercih ettiğini net biçimde ortaya koyuyor. Bu, seçmen nezdinde, diyalog ve müzakerelerin yeniden başlamasının ekonomik ve diplomatik öncelik taşıdığına dair stratejik bir pragmatizmin varlığını da doğruluyor. Ancak Erhürman’ın söylemindeki “haysiyet” vurgusu, seçmenin asıl motivasyon kaynağını oluşturuyor.

Kıbrıslı Türkler Türkiye ile kavga eden değil ama dik duran, haysiyetli bir politikadan yana olduklarını bir kez daha Erhürman’a verdikleri ezici destekle Türkiye’deki yönetim mahfillerine çok güçlü bir mesaj veriyorlar:

Kıbrıslı Türkler, Türkiye’ye bir kez daha açık ve net bir şekilde “Seninle birlikte yürümek istiyorum ama eşit, adil, sürdürülebilir ve en önemlisi haysiyetli bir ilişkiyi” inşa etmek koşuluyla!” diyorlar.

Ersin Tatar’ın İki Devletli Çözüm Mirası ve Reddi

Görevdeki cumhurbaşkanı Ersin Tatar, en başından beri Türkiye tarafından güçlü bir şekilde desteklenmiş ve federasyon temelli müzakerelere kesinlikle karşı çıkmıştı. Tatar’ın temel politikası, KKTC’nin egemen eşitliğini tanımayan hiçbir zeminde müzakere masasına oturmamak olmuştu. Tatar ayrıca, “doğrudan uçuş, doğrudan ticaret ve doğrudan temas” (3D) talepleri karşılanmadığı sürece masaya dönülmeyeceğini de vurgulamıştı.

Seçmenler, Tatar’ın bu katı ve uzlaşmaz duruşunun diplomatik izolasyonu kalıcı hale getirdiğini ve buna bağlı olarak iç ekonomik sıkıntıları derinleştirdiğini düşünüyor olmalı ki bu seçim sonucu, Ankara’nın maksimalist çizgisiyle aşırı derecede örtüşen bir politika katılığına karşı verilmiş açık ve net bir toplumsal kararı ifade ediyor.

İç Politika Faktörleri: Ekonomi ve Yönetim Krizi

KKTC’de süregelen ekonomik kriz ve iç yönetimden duyulan memnuniyetsizliğin seçim sürecine damga vurduğunu gösteriyor.

Ekonomik zorluklar (yüksek enflasyon, Türkiye’ye bağımlılık), CTP’nin diplomatik açılım vaadini daha cazip hale getirirken seçmenler, ekonomik durgunluğu, Tatar’ın uzlaşmaz dış politika pozisyonundan kaynaklanan siyasi izolasyonla doğrudan ilişkilendirmiş görünüyor. Dolayısıyla Erhürman’ın zaferi, bu kısır döngüyü kırma ve diplomatik bir ilerleme ile ekonomik rahatlama sağlama beklentisi olarak da okunabilir.

2025 Seçimleri Öncesinde Türkiye’den Müdahale Girişimleri

KKTC cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Türkiye Cumhuriyeti’nden gelen ve seçmen tercihini etkilemeye yönelik girişimler, genellikle mevcut Cumhurbaşkanı Ersin Tatar lehine yüksek düzeyli siyasi ağırlık kullanımı ve stratejik ekonomik teşvikler yoluyla gerçekleşti.

Yüksek Düzey Siyasi Kampanyalar ve Ağırlık Kullanımı

Seçim öncesi dönemde, Türkiye’den Cevdet Yılmaz, Hulusi Akar, Süleyman Soylu, Ümit Özdağ gibi çok sayıda siyasetçi, mevcut cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı desteklemek amacıyla adayı ziyaret ederek kampanya etkinliklerinde boy gösterdi.

TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz Ekim ayı boyunca Kuzey Kıbrıs ziyaretlerinde mevcut cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı destekleyen güçlü mesajlar verdi. Yılmaz, Tatar’ın eski partisi UBP’nin 50. kuruluş yıldönümü etkinliklerinden çeşitli açılışlara kadar pek çok etkinlikte Ersin Tatar’la fotoğraf verirken kendisine Binali Yıldırım gibi isimler de eşlik etti.

Türkiye’den bu denli yüksek profilli isimlerin aktif olarak kampanya yürütmesi, KKTC’nin iç siyasetine yönelik açık bir müdahale olarak algılanırken bu çabalar, Ankara’nın genellikle yaptığı gibi arzuladığı sonucu net bir şekilde seçmene işaret etme ve bir tür siyasi zorunluluk veya baskı ortamı yaratma amacı taşıyordu.

Kuzey Kıbrıs siyasetinde bu denli belirleyici olma çaba ve girişimleri sonuçta Türkiye’nin gücünü ve varlığını ortaya sürerek kendisini gereksiz biçimde tartıştırması anlamına geldi her zaman… Bu kez de böyle oldu. Kıbrıslı Türklerin sandığa yansıyan iradesi sadece bir siyasi tercih olmanın ötesinde Türkiye ile ilişkilerin sorgulandığı, test edildiği bir sonuca evrildi. Türkiye’yi yönetenler, Kıbrıslı Türkleri rencide eden ve nihayetinde güçlü bir itirazla haysiyet mücadelesi vermek zorunda bırakan böylesi bir tercihe zorlamaktan vazgeçmeleri gerektiğini anlayabilirler mi bir gün? Kim bilir?

Yavuz Bingöl’den Cübbeli Ahmet’e…

AKP başta olmak üzere Türkiye’de Tufan Erhürman’ın cumhurbaşkanı olarak seçilmesinin önüne geçmek isteyen farklı kesimlerden siyasi güçler ve destekçileri ortak hareket ederek Ersin Tatar’a açık desteklerini beyan ettiler. Şarkıcı Yavuz Bingöl Ersin Tatar’ın kampanya şarkısını yazıp seslendirirken Demet Akalın’dan Cübbeli Ahmet’e, Ümit Özdağ’dan Aziz Sancar’a çok sayıda isim açık ya da örtülü biçimde Ersin Tatar’ı destekledi.

“Cübbeli Ahmet” olarak da bilinen cemaat lideri Ersin Tatar’a dua desteği çağrısında bulunurken Tatar’ın Girne mitinginde sahne alan Demet Akalın da “Türkiye’siz Kıbrıs olmaz” diyerek izleyenleri Tatar’a, dolayısıyla Türkiye’ye oy vermeye davet etti. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Şükrü Sina Gürel ile birlikte Ersin Tatar’ı ziyaret ederek desteğini belirtirken, seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra “AKP’nin Tatar’ı gerçek anlamda desteklemediği” eleştirisini yöneltti.

Zorlayıcı Yumuşak Güç: Ekonomik ve Mali İşbirliği Anlaşması

Seçimden kısa bir süre önce, Türkiye ve KKTC hükümeti arasında “2025 yılı İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması” imzalandı. Cumhurbaşkanı Tatar, anlaşmanın 500 yataklı hastane projesi de dahil olmak üzere sağlık, eğitim ve enerji gibi kritik alanlarda önemli sorunları gidereceğini ve refah seviyesini artıracağını vurgulayarak, “Türkiye’nin önemine ve elbette Türkiye ile iyi ilişkilerin önemine” atıfta bulunma fırsatını yakaladı.

Böylesine büyük ölçekli bir mali taahhüdün seçim zamanlaması, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik açıkça “zorlayıcı yumuşak güç” kullanımıydı elbette…

Bu hamle, ekonomik istikrar ve kalkınmanın, mevcut adayın politik çizgisiyle devam etmesine bağlı olduğu yönünde bir anlatı oluşturmayı amaçlıyordu. Ancak ne oldu? Bu önemli ekonomik vaade rağmen seçmenlerin Erhürman’ı tercih etmesi, Kıbrıs Türk halkının politik egemenlik ve uzun vadeli stratejik politika değişikliği kaygılarının, anlık ekonomik teşviklerin önüne geçtiğini, seçmenin kısa vadeli ekonomik faydalar karşısında siyasi önceliklerini koruduğunu simgelemiyor mu? Türkiye’yi yönetenlerin ve onurlu bir ilişki yerine biat ilişkisini tercih eden Kıbrıs sağının arzuladığı sonuç bu mu gerçekten?

Medya ve Propaganda Etkisi

Tufan Erhürman, seçimi kazanmasının ardından yaptığı açıklamalarda, Türkiye ile ilişkileri sürdürme konusundaki net taahhütlerine rağmen, kendisine karşı ciddi bir “kara propaganda” yürütüldüğüne dikkat çekti.

Gerçekten de Türkiye medyasında özellikle İsrail/Gazze göndermeleri ile Kıbrıslı Türk seçmen üzerinde bir korku iklimi oluşturma stratejisi izlendi. İsraillilerin Güney ve Kuzey Kıbrıs’ta yüksek miktarda mülk satın alarak Kıbrıs’ı Filistinleştirme stratejisi izlediklerine dair “uzman analizleri” başta CNN Türk olmak üzere çok sayıda iktidar yanlısı yayın kuruluşunda dile getirilmeye başlandı. Eli çubuklu analistler, Kuzey Kıbrıs’ta ileri sürüldüğü ölçüde stratejik bir İsrail “konuşlandırılması” söz konusu ise buna kimin, nasıl ve neden göz yumduğunu açıklamak yerine korkutmayla sınırlı tuttular söylemlerini. Zira bilindiği üzere Kuzey Kıbrıs çok uzun yıllardır Türkiye ile biat ilişkisini bir övünç vesilesi olarak gören milliyetçi-sağ hükümetler tarafından yönetiliyor. Eğer eli çubuklu analistlerin iddiaları doğruysa, Kuzey Kıbrıs’ı uzun süredir yöneten sağ hükümetler, İsrail’in adadaki varlığını genişletmesine göz yumuyor?

Türkiye medyası “Kıbrıs’ın Filistinleştirilmesi” temalı korku senaryosunu 19 Ekim seçimlerinde “Türkiye’nin arzulamadığı adayın seçilmesi halinde neler olabileceğine” ilişkin göndermelerle bezedi. Argüman açıktı: Türkiye’nin desteklediği aday seçilmezse, Kıbrıs Filistinleşecek!

İki devletli politikanın dışındaki tüm seçeneklerin Türkiye’nin çıkarları hilafına gerçekleşecek sonuçlar olduğu, Türkiye’nin desteklediği adayın seçilmemesi halinde Kuzey Kıbrıs’ta bağımsızlık ve egemenliğin son bulacağı, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarının ağır darbe yiyeceği yönündeki bildik argümanlar Türkiye medyasında yaygın biçimde yer buldu.

CNNTürk seçime sadece saatler kala Ersin Tatar’ı konuk ederek “Ben seçilmezsem federasyoncular kazanır, Türkiye kaybeder” söylemini ekranlara taşırken diğer kanallar ve gazeteler de benzer temayı güçlü biçimde işlediler.

Genellikle örtülü, bazen açıkça Ersin Tatar kaybederse Türkiye kaybeder, Erhürman kazanırsa İsrail ve ABD kazanır söylemi Türkiye medyasında yaygın biçimde yer buldu.

Dış politikanın Türkiye Cumhuriyeti ile yakın istişare içinde yürütüleceği ve bunun bir “devlet geleneği” olduğu yönündeki net açıklamalarıyla bu “kara propagandayı” etkisiz hale getiren Erhürman’ın bu diplomatik dengeleme becerisi, Kıbrıslı Türk seçmenin, Ankara’nın tercih ettiği politika modeline meydan okumak ile temel Türkiye-KKTC ilişkisine meydan okumak arasındaki farkı doğru bir şekilde ayırt ettiğinin işareti de sayılabilir.

Türkiye’deki Siyasi Partilerin Çelişkili Tepkileri

Seçim sonuçlarına Türkiye’den gelen tepkiler hayli çelişkili görünüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Erhürman’a tebriklerini iletirken Kıbrıs Türkü’nün demokratik olgunluğunu takdir eden bir dil kullandı.

Ancak MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, seçim sonuçlarını reddettiğini ve katılımın az olduğunu öne sürerek, KKTC Parlamentosu’nu acilen toplanmaya, federasyona dönüşü kabul etmeyeceğini ilan etmeye ve en nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı almaya çağrısı yapacak kadar “öfkeli” bir tepki sergiledi. Bahçeli’nin bu tepkisi Türkiye’de muhafazakar ya da seküler milliyetçi kesimlerin kafa karışıklığının da tezahürüydü aslında. Erhürman’ı federalizm yanlısı olarak “KKTC’nin egemenliğine ve bağımsızlığına” bir tehdit olarak sunmak, seçim sonuçlarını beğenmeyince ilk iş olarak “egemenlik ve bağımsızlık” siyasetinden “ilhak” siyasetine dönüş yapmak! Ağır bir trajedi! Eğer Kuzey Kıbrıs’ta yıllardır savunulduğu üzere bağımsız, egemen bir devlet varsa bu devletin yurttaşlarının siyasi iradesini beğenmeyerek, “Derhal meclisinizi toplayın, Türkiye’ye ilhak kararı alın” çağrısı, her şeyden önce Kuzey Kıbrıs sağını rencide edecektir kuşkusuz! Öyle ya? Bağımsızlık ve egemenlik, Türkiye milliyetçilerinin kabul sınırları kadar mümkün demektir…

Jeopolitik Etkiler ve Gelecek Stratejik Görünüm

Erhürman Döneminin Türkiye-KKTC İlişkilerine Etkisi: İstişare ve Devlet Geleneği

Tufan Erhürman seçildiğinin anlaşıldığı ilk dakikalarda dış politikanın belirlenmesinde Türkiye Cumhuriyeti ile istişarenin devam edeceğini ve bunun bir “devlet geleneği” olduğunu vurgulayarak Ankara’ya güvence verdi. Ancak Erhürman dönemindeki temel jeopolitik zorluğun Federasyon müzakerelerine başlama yetkisini tehlikeye atmadan, hayati stratejik ve ekonomik bağları sürdürmek olacağı da muhakkak. İlişkilerin, Tatar dönemindeki mutlak bağımlılık ve uyum çizgisinden, Erhürman’ın diplomatik gündemi belirlediği eşit, adil ve haysiyetli ilişkilere dayalı bir işbirliğine evrilmesi o kadar da kolay olmayacak.

Kıbrıs Müzakerelerinin Geleceği: Federasyona Geri Dönüş Baskısı

Erhürman’ın aldığı ezici çoğunluktaki yetki, uluslararası topluluk ve özellikle Birleşmiş Milletler (BM) ile Kıbrıs Rum tarafı üzerinde, Kıbrıs sorununa ilişkin BM kararları temelinde yeniden müzakerelere başlama baskısını artıracak. Bu sonuç, Tatar döneminde terk edilen federasyon modelinin parametrelerini fiilen canlandırırken Kıbrıs Türk kamuoyunun büyük bir çoğunluğunun iki toplumlu, iki bölgeli federasyon temelinde kapsamlı bir çözüme olan kalıcı bağlılığını teyit ediyor ve Ankara’nın güçlü dış desteğine rağmen İki Devletli çözüm modelinin toplumda tutunamadığını ortaya koyuyor.

Kıbrıs Türk Demokrasisinin Dayanıklılığı ve Toplumsal İrade

2025 cumhurbaşkanlığı seçimi, aynı zamanda dış müdahaleye karşı demokratik dayanıklılığın güçlü bir örneğini de teşkil ediyor. Kıbrıs Türk seçmeni, garantör gücün tercih ettiği siyasi çevreden kaynaklanan siyasi kampanyalar, ekonomik şartlandırma ve medya propagandasının birleşimine karşı durmuş ve net bir ilk tur zaferiyle iradesini sandığa yansıttı. Bu seçim, yerel demokratik egemenliğe ve ulusal politik yönelimde köklü bir değişikliğe duyulan toplumsal ihtiyaca açıkça vurgu yaparken Kıbrıs Türk toplumunun, zorlu jeopolitik koşullar altında dahi kendi siyasi geleceğini bağımsız bir şekilde tayin etme yeteneğini gösteriyor.

19 Ekim Cumhurbaşkanlığı seçimi aynı zamanda Türkiye açısından Kıbrıslı Türklerle ilişkisinde paradigma değişikliğine gidilmesi, müdahaleci/ kontrolcü yaklaşım yerine Kıbrıslı Türklerin değerlerine, fazlasıyla hak ettikleri saygıyı göstererek yeni bir ilişki döneminin başlatılması yönünde adım atılmasını zorunlu hale getiriyor.

Bu süreçte çiçeği burnunda cumhurbaşkanı Tufan Erhürman’ın işi hayli zor. Bir yanda Türkiye’nin basıncına karşı haysiyetli bir duruş sergilemek, diğer yanda milliyetçiliğe savrulmadan Kıbrıslı Rumlarla eşitlik temelinde bir müzakere sürecini yönetmek ikilemiyle karşı karşıya Erhürman. Buna bir de Kuzey Kıbrıs’ta Erhürman’ın federalistliğini yeterince net ve güçlü bulmayan kesimlerin baskısını eklemek gerekiyor.

Tufan Erhürman hayli mayınlı bir yolda Kıbrıslı Türkleri hem Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eşit haklı, onurlu bileşeni haline getirecek bir müzakere sürecini yönetmek hem Türkiye’nin alıştığı biat çizgisine teslim olmadan TC- KKTC arasında onurlu bir ilişkiyi inşa etmek bir yandan kendisini destekleyen sol seçmeni, diğer yandan desteğini kazandığı Türkiye kökenli seçmeni küstürmemek zorunda olduğu çetrefil bir mücadele verecek.

Benzer İçerikler

spot_img

Son İçerikler

spot_img