10.1 C
İstanbul

Onur Diler: Milyonlarca Afet Gönüllüsüne İhtiyaç Var

Yayınlanma tarihi:

Onur Diler ile afet gönüllülüğünü konuştuğumuz bu söyleşiyi neden yayımladık?
Çünkü bazı hikâyeler, anlatıldığı kişiyle sınırlı değildir. Bu söyleşi, tek bir deneyimi değil, hepimizin paylaştığı bir soruyu görünür kılıyor: “Ben bu hikâyenin neresindeyim?”
Çünkü afetler sadece yaşandıkları gün değil, unutuldukları anda büyür.
Bu söyleşi, hatırlamak ve hatırlatmak için yayımlandı.

Sinan Dirlik‘in Onur Diler’le afet gönüllülüğü söyleşisinin tamamını buradan izleyebilirsiniz.

Haftalık, Aralık 2025

Büyük felaketlerden sonra hep aynı cümleleri kuruyoruz: Devlet nerede, yetkililer neden yok, neden kimse gelmedi? Ama çok daha zor bir soruyu neredeyse hiç sormuyoruz: Biz ne yaptık?

Bu söyleşi, tam da bu sorunun etrafında şekilleniyor. Grafik tasarımcı, illüstratör, yazar ve aynı zamanda aktif bir afet gönüllüsü olan Onur Diler, yakınmak yerine harekete geçenlerden biri. Bu söyleşide yalnızca kendi hikâyesini değil, Türkiye’nin afetlerle yüzleşme biçimini, gönüllülüğün neden zor geldiğini ve aslında herkesin yapabileceği küçük ama hayati katkıları anlatıyor.

“Asıl mesele harekete geçmek”

Onur Diler’e göre Türkiye’de afet anlarında yaşanan en büyük problem bilgi eksikliği değil, hareketsizlik.

“İnsanlar kamunun sorumluluk almadığından şikâyet ediyor ama yurttaş olarak ne yapmamız gerektiğini bilmiyoruz. Daha doğrusu bilsek bile elini taşın altına sokmak istemiyoruz.”

Oysa aynı şehirde, aynı mahallede yaşayan ve kendi hayatlarının arasından zaman ayırarak eğitim alan, gönüllü olan insanlar var. Onur Diler de onlardan biri.

Onur Diler kim?

İzmir’de başlayan bir hayat, dağcılık, dalış eğitmenliği, yazarlık, grafik tasarım…

“Çok sihirli bir hayatım yok. Evden işe, işten eve gidiyorum. Evliyim, bir kızım var, iki de kedim.”

Ama bu sıradan hayatın içine, 1999 depreminde yaşananlar ve yıllar sonra yeniden tetiklenen bir sorumluluk duygusu ekleniyor. Diler, arama kurtarma çalışmalarına yabancı değil. Ancak yaş, sağlık ve gerçekçilik onu farklı bir noktaya taşıyor: eğitimli gönüllülük.

Afet gönüllülüğü fikri nasıl doğdu?

Şubat depremleri sırasında sahaya gidememek Onur Diler’i derinden sarsıyor.

“Gitmedim çünkü orada birilerine ayak bağı olmak istemedim. Ama evde ağladım. Ölmediğim için ağladım.”

Bu duygunun ardından AFAD ve Kızılay başvuruları geliyor. Online eğitimler, gönüllü havuzları ve nihayetinde Mahalle Afet Gönüllüleri (MAG) ile tanışma.

Bir enkazdan bir insan çıkarmak kaç kişi ister?

Bu bölüm, söyleşinin en çarpıcı gerçeklerinden birini ortaya koyuyor:

“Bir enkazdan bir kişiyi kurtarmak için minimum 16 kişi gerekiyor. Her şey yolunda giderse…”

İstanbul için konuştuğumuzda tablo daha da sertleşiyor:

“Olası büyük bir depremde en az 2 milyon eğitimli gönüllüye ihtiyaç var ve bugün bu sayının çok uzağındayız. Gönüllülük iyi de bir de işin ekip liderliği meselesi var. Eğitimlerde herkes lojistik, iletişim, destek görevlerine gönüllü oluyor. Ama iş liderliğe gelince geri adım atılıyor.

Neden kimse lider olmak istemiyor?

“Lider olduğunda arkadaşlık bitiyor. Emir vermek zorundasın. Hata yaparsan bedeli çok ağır olabilir.”

Diler’e göre bunun kökeni eğitim sisteminde yatıyor: sessiz ol, karışma, sorumluluk alma.

Afet gönüllüsü olmak zor mu?

Hayır. En azından başlamak için.

Temel süreç şöyle:

  • 5 gün, günde 1 saatlik online eğitim
  • 1 gün uygulamalı saha eğitimi

Toplamda 6 gün.

Hayatından bir şey çalmıyor. Ama sana ve ailene hayatta kalma becerisi kazandırıyor.

“Ben enkaza giremem” diyenler için kötü ve iyi haber

Kötü haber: Afet anında kimse süper kahraman değil.

İyi haber: Herkesin yapabileceği bir şey var.

“Kimimiz enkaza girer, kimimiz mutfakta 5 bin kişiyi besler. Hangisi daha önemsiz?”

MAG içinde yaşlılar, ev kadınları, daha önce dağa çıkmamış insanlar var. Görevler beceriye göre dağıtılıyor.

Afet sadece enkazdan ibaret değil

MAG’ın temel yaklaşımı yalnızca kurtarma değil, mahalle ölçeğinde hazırlık.

  • Mahalledeki hasarlı binaların tespiti
  • Yaşlı, yalnız yaşayan, yardıma muhtaç kişilerin belirlenmesi
  • Doğru ve teyitli bilginin AFAD’a iletilmesi

“Böylece kaynaklar boşa harcanmıyor.”

Afetler ve toplumsal eşitlik

MAG eğitimlerinde özellikle vurgulanan başlıklardan biri de bu.

“O yeleği giyen herkes senin kardeşin. Cinsiyetin, kimliğin, siyasi tercihin yok.”

Afet alanında tek ölçüt var: hayat kurtarmak.

“En sevdiğin insan orada olabilir”

Söyleşinin en sarsıcı cümlesi finalde geliyor:

“Enkazda kalan kişi senin kızın olabilir. Ya da hiç tanımadığın biri. Ama o da birilerinin en sevdiği insan.”

Onur Diler’in çağrısı net:

  • Ayıracağın haftada sadece 1-2 saat
  • Küçük bir emek
  • Ama bu kadarcık bir zaman ayırıp, küçücük bir emek harcadığında bir hayat, bir aile, bir mahalle değişebilir.

Bu söyleşi bize şunu hatırlattı:
Yakınmak, bilginin yerini tutmuyor. Paylaşmak, hazırlığın kendisi değil. İyi niyet ise tek başına kimseyi hayatta tutmuyor.

Onur Diler’in anlattıkları, kahramanlık hikâyesi değil. Tam tersine, son derece sıradan bir hayatın içinden çıkıyor. İşe gidip gelen, çocuğunu büyüten, sağlığıyla uğraşan bir insanın, “Ben ne yapabilirim?” sorusunu ciddiye almasının hikâyesi bu.

O halde özetleyelim:

  • Afet anında yalnız değiliz ama ilk 72 saat neredeyse tek başımızayız.
  • Bir enkazdan bir insan çıkarmak, sanıldığı gibi iki cesur kişiyle olmuyor; en az 16 eğitimli insan gerekiyor.
  • Herkes enkaza girmek zorunda değil; lojistik, iletişim, organizasyon da hayat kurtarıyor.
  • Yaş, meslek, fiziksel yeterlilik bahane değil; herkesin yapabileceği bir görev var.
  • Asıl eksik olan şey ekipman değil; sorumluluk almaya gönüllü insan sayısı.

Belki de en önemlisi şu:
Afet dediğimiz şey, televizyonda izlenen bir felaket değil. O enkazın altında bizim çocuğumuz da olabilir, hiç tanımadığımız biri de. Ama o kişi, mutlaka birilerinin en sevdiği insan.

Bu söyleşi bir çağrı metni değil. Bir panik yazısı hiç değil.

Sadece sakin bir hatırlatma: Afetler kaçınılmaz olabilir. Ama çaresizlik, büyük ölçüde öğrenilmiş bir tercih. Ve hâlâ yapılabilecek bir şeyler var.

Editörün Notu

Bu dosya bir röportajdan ibaret değil. Bir insanın anlattıkları üzerinden hepimize yöneltilmiş sessiz bir soru var. Anlatılanlar olağanüstü değil. Tam tersine, fazlasıyla tanıdık. Gündelik hayatın içinden, herkesin başına gelebilecek şeyler.

Ama bu söyleşi bize şunu hatırlatıyor:
Tanıklık etmek yetmiyor. Anlamak önemli ama yeterli değil. Asıl mesele, duyduklarımızla ne yaptığımız.

Haftalık, röportajları yalnızca konuştuğu insanların sözlerini aktarmak için değil, okuru kendi hayatıyla yüzleştirmek için de yayımlıyor. Çünkü bazı hikâyeler başkalarının değil, aslında bizim hikâyemiz

Siz de gönüllü olabilirsiniz:

Mahalle Afet Gönüllüleri (MAG)

Kayıtsız kalmayın. Yakınmak yerine harekete geçin.

Benzer İçerikler

spot_img

Son İçerikler

spot_img